Türkiye'de organ bağışı bekleyen yaklaşık 50 bin kişi varmış ve her yıl bu rakama 6-8 bin kişi daha ekleniyormuş. Peki bu insanlar ihtiyaç duydukları ciğeri, böbreği, kalbi kendileri tekrar geliştirebilselerdi veya 3 boyutlu organ üreten cihazlar hemen ihtiyaca cevap vereydi nolurdu?


Sizinde tahmin edebileceğiniz gibi bilim adamları çoktaaaan bu konuya eğilmiş ve "Semender yapasa bizde yaparız, bizim ne eksiğimiz var o kurbağa kılıklıdan" diyerek kolları sıvamışlar, sonra hava soğuk olduğu için tekrar kollarını örtmüşler. Ne kadar enteresan değil mi?

Mesela ilk aşamada, insan evladından alınan hücreler ile yepisyeni ciğer, böbrek yapmaya başlamışlar. Tabi herşey bekledikleri gibi olmamış. Tam olgunlaşmayan organların Diyarbakır'da "kuzu ciğeri" adı altında satıldığı söylentiler arasında. İsveçli bilim adamları bu konuda açıklama yapmaktan çekindiler. Birinin ağzı kokoreç kokuyordu, "bağırsaktamı yapmaya çalıştınız" diye soracaktım ki, utandı ve hızla uzaklaştı arkadaşlar. Durum bildiğiniz gibi değil?

Bi de şey icat etceklermiş, yine insan evladının hücre örnekleri ile geliştirilen bi sprey yapacaklarmış ve bunu ateşte zarar gören cildimize sıkıtığımız zaman ooooohhh mis gibi olacakmış.

Ama adamlar yapmış gençler. Mesela en son üretra üretmişler. Yani idrar yolu ya da sidik borusu diyebiliriz. Sonra bunları trafik kazasında üretrası zaran gören 5 çocuğa nakletmişler. Çocuklae eskiden ellerinde torbalarla gezmak zorundaymış, çişleri kontrolsüz olarak orada birikiyormuş ama nakilden sonra hiçbişeycikleri kalmayıvermiş. Yani ilk organcığı yapmış adamlar.Bu işi 5 yıl önce yapmışlar ama yeni açıklıyorlar çakallar.

Aynı bilim insanları savaşta uzuvlarını kaybeden askerler için bir tuşla yeni kol bacak yapabilecek 3-D işleme yapabilecek ve yeni organı yaratabilecek bir cihazında eşiğinde olduklarını söyledi kulağıma eğilerek. Ağzı kokareç kokan değil ama bu. Efendi bu.

Elemanlar bu çalışmanın uzun zaman alacağını da söylemekten çekinmediler. Bir tanesi dedi ki "Ulan yeni bir ilaç yapmak için bile 15-20 yıl çalışıyorlar, biz burda sıfır ciğer,böbrek yapıyoruz, yinede size yaranamıyoruz"

Büyük cüsseli organların önce sadece hasar gören bölümünü değiştirmekle başlayacaklarmış, akabinde organın tümünü değiştirmek için çalışacaklarmış. "Amacımız organ bağışı bekleyenler listesini tarihe gömmek" diye heyecanlı heyecanlı bağırdı birisi arkalardan, kendisini ayak uçlarında yükselterek, asistanmış meğer, hemen kol-paça götürdüler ordan.

Bilim adamları kalp yapmaya çalışırken fotoğrafladık. (Olmamış o, olmamış)

Şimdi diyeceksiniz ki konunun semender ile ne ilgisi var? Bu hayvanlar kopan kolunu parmağını yeniden yerine getirme yeteneğine sahip. Diğer organlarını da aynı şekilde zarar görünce değiştirebiliyorlar. Mesela kertenkelelerin kuyruğuna basınca kuyruğu bırakıp kaçıyor ya, sonra yeni kuyruk yapıyor ya, işte öyle bir şey. Bu hayvanların büyüme sınırıda yok biliyormusunuz, yani şartlar müsait olursa enine boyuna büyüyor hayvan. 

Bazı efanelerde yanmayan hayvan olarakta bahsedilir. Söylentilere göre ateşten etkilenmezmiş. 

"Köse Vezir, ateş içinde yanmayan bir semender gibi sakindi." - Ö. Seyfettin